İnsanı diğer canlılardan ayıran temel olgulardan biri empatidir. Ayna nöronlar sayesinde sahip olduğumuz bir yetenektir empati. Bu nöronların reklamcılık üstündeki etkileri düşündüğünüzden çok daha önemli olabilir.
Bilim, insanı anlamaya çalışırken yeni keşifler de yapıyor. Bugünkü yazının konusu da bu keşiflerden biri olan ayna nöron ve reklamcılık üstündeki etkileri. Tabii ki ayna nöronu anlamak için öncelikle nöronun ne olduğunu anlamamız gerekiyor.
Sinir sisteminin temel taşı olan sinir hücresine nöron denir. Nöronlar aslında birçok bakımdan vücudumuzdaki diğer hücrelere benzer. Fakat onları ayıran kilit özellik bilgi aktarımı yapmalarıdır. Yani insan zekasını, algısını ve bilincini oluşturan temel yapı nöronlardır.
İnsan vücudundaki çoğu temel yapı taşları gibi nöronların da oluşması ve gelişmesi milyonlarca yıl sürmüştür. Aşırı karmaşık bir yapıya sahip nöronları anlamak için bilim insanları durmaksızın çalışmakta. Bu bağlamda son keşiflerden biri olan “Ayna Nöron” bizi insanı anlamaya hiç olmadığı kadar yaklaştırıyor.
İnsanı diğer canlılardan ayıran, dolayısıyla insan yapan temel olgulardan biri empati yeteneğidir. Örneğin televizyonda aşırı ekşi yemek yiyen birini izlediğinizi düşünün. O kişiyi izlerken sizin de yüzünüz ekşiyecektir.
En bilinen örneklerden biri ise esneme. Karşınızda biri şöyle gerile gerile esnediğinde siz de esnemiyor musunuz?
Araştırmalar tüm bunların sebebinin ayna nöronlar olduğunu ileri sürüyor. Yani kısacası empati yeteneğimizin temelinde ayna nöronlar var. Tabii ki ayna nöronlar sadece insanlarda yok. Hayvanlarda da bazı basit hareketlerin temelinde ayna nöronlar var. Fakat insanlardaki gibi karmaşık bir yapıya sahip değiller.
Ayna nöronların otizm gibi çeşitli hastalıklarla da bağlantılı olduğuna dair araştırmalar sürüyor. Bu nörolojinin konusu. Fakat insan hayatında ne kadar etkili olduğunu anlamak için önemli bir veri olabilir.
Empati kısmına geri dönersek, psikolog Carl Rogers’a göre bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakmasına “empati” denir. İnsan bu süreçte o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru anlamaya, hissetmeye ve iletmeye çalışır. İşte ayna nöronların ve dolayısıyla empatinin reklamcılıkla ilgisi burada devreye giriyor.
Tüketici ve marka arasında bir bağlılık oluşmasına marka sadakati diyoruz. Söz gelişi, akıllı telefon alacak birinin hep aynı markayı tercih etmesi böyle bir sadakattir. O markadan kolay kolay vazgeçmemesi ve hatta onu sahiplenip koruması sadakatini gösterir. Her marka tüketicisiyle böyle bir bağ kurmak ister. İşte bu noktada önemli bir konuya geliyoruz. Marka reklam kampanyası yaratırken tüketicilerin ayna nöronlarını da devreye sokmak gerekir. Böylece tüketici markayla empati kurar ve marka sadakati gerçekleşir.
Reklamcılar kampanyalarını yaratırken bu konulara sezgisel olarak dikkat ederler. Ancak ayna nöronların etkisi çok farklı şekillerde karşımıza çıkar. Örneğin, gıda markaları yeni çıkan ürünlerini tanıtmak için genellikle afişleri kullanır. Pazara yeni giren bir çikolata ürününü düşünün. Sizce bu ürünü tanıtmak için tasarlanmış afişte çikolata görseli ısırılmış olarak mı kullanılmalı? Yoksa ısırılmamış olarak mı?
İşte aslında ayna nöron ve reklamcılık üstündeki etkileri bu noktada devreye giriyor. Çikolata üzerindeki ısırılmış alan, beyinde bulunan Ayna Nöron sayesinde görsele bakan kişinin empati kurarak sanki çikolatayı kendi ısırmış gibi bir duygusal etki almasını sağlıyor. Böylece afişe bakan kişinin canı çikolata çekiyor. Nöropazarlama teknikleri işte böyle ayrıntıları yakalıyor ve size tasarladığınız afişin etkisini ciddi oranda artıracak ipuçları sunuyor.
Bu konuyu bir hamburger görseli üzerinde daha ayrıntılı işlediğimiz Nöropazarlama Örnekleri yazımıza linki tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Tüm bunlar göz önüne alındığında marka reklam kampanyasında şu soruları kendine sormalı:
– Tüketicilerimiz ürün veya reklamımızda kendilerini görüyorlar mı?
– Yoksa onlara sunduğumuz profil tamamen başka biri mi?
– Onlara ilham veren kişilere benziyor muyuz?
– Onların dilinden konuşuyor muyuz?