Daniel Kahneman’e göre hikayenin en kritik noktası nasıl bittiğidir. Bu sözden yola çıkan sandviç tekniği insanların algısal duvarlarını yıkmaya yardımcı oluyor ve bize daha iyi bir iletişimin kapılarını açıyor. Peki sandviç tekniği nedir?
Uzun zamandır beklediğiniz bir sanatçının konserine gittiğinizi düşünün. İki saat sürecek konserin bir buçuk saati harika geçiyor. Fakat son yarım saate girildiğinde, sanatçı en sevilen şarkısını söylerken ses sisteminde sorun çıkıyor. Bu yüzden şarkı yarıda kesiliyor. Teknisyenler sorunu düzeltmek için bir süre uğraşıyor. Uzun bir beklemenin sonunda sorun çözülemediği için konser 5 dakika erken bitiyor.
Böyle bir hikayede pek çok kişi konser sırasında geçirdiği keyifli anları değil de son andaki tatsız durumu anımsayacaktır.
Şimdi olaya ters açıdan bakalım.
Konserin başında sorun çıktığını fakat sonradan her şeyin düzeldiğini ve harika zaman geçirdiğinizi hayal edin.
Böyle bir hikayede sorun çıkmasına rağmen anımsayacağınız, konserin ne kadar keyifli geçtiği olacaktır. Çünkü hafızanızda en son yer edecek olan geçirdiğiniz güzel anlardır.
Yukarıdaki örnekleri formüle edersek, şöyle eşdeğer iki durum mevcut.
Durum 1: Pozitif + Negatif
Durum 2: Negatif + Pozitif
Peki o zaman biz iki eşdeğer durumda neden farklı hikayeler anlatıyoruz?
Birinci durumda, zaten pozitif bir süreç yaşıyorken sonradan eklenen negatif durum aklımızda kalıyor. Bu yüzden kapanışı kötü yapıyoruz.
İkinci durumda ise zaten negatif bir durumda olduğumuz için sonradan eklenen pozitif durum bizi daha iyi bir pozisyona getiriyor. Bu nedenle iyi hissediyoruz. Çok da rasyonel sayılmaz değil mi?
Satın alma tercihlerimiz ne kadar rasyonel? Peki algılarımız ile gerçeklik arasındaki ilişki nedir? Bu konuda daha fazla bilgi öğrenmek için linki tıklayabilirsiniz.
Antonio Damasio der ki;
“We are not thinking machines that feel; we are feeling machines that think.”
Şimdi de karşınızdaki herhangi bir kişiyi eleştireceğinizi düşünün. Direkt eleştiriye geçmeniz durumunda vereceği ilk tepki muhtemelen eleştiriyi reddetmektir. Veya savunmaya geçecek. Bu da çoğu zaman sizi dinlememesine veya algısal savunma duvarı oluşturmasına neden olacaktır.
Bu duvarın oluşmaması için konuya pozitif girip (ekmek) negatif yorumları araya yerleştirmelisiniz (malzeme). Sonra yine pozitif bir final ile (ekmek) sandviçinizi tamamlayın. Böylelikle çok daha iyi sonuç alırsınız.
Bu sayede hem algı duvarını ördürmemiş hem iletmek istediğiniz mesajı aktarabilmiş hem de karşınızdaki kişi için en son akılda kalacak olan pozitif duygu ile konuyu tamamlamış olursunuz.
Kesinlikle işe yarıyor, deneyin!
İletişime konu olan bu yöntem marka stratejileri için de geçerli. Tüketici nezdinde olumlu intiba bırakmak isteyen markalar şuna özellikle dikkat ediyor. Tüketici deneyiminin her aşamasında, ama özellikle sonunda pozitif bir algı için uğraşıyorlar.
Örneğin bozuk bir teknoloji ürününde bile mağazaya gelen kullanıcıya gösterilecek alaka, son intiba olarak tüketicinin algısında yer edecektir. Buna göre tüketicinin yeniden o markayı tercih etmesi mümkün.
Kriz yönetimi gibi marka iletişiminin her aşamasında uygulaması mümkün olan bu tekniği farklı mecralarda farklı şekillerde kullanmak da mümkün. Bu sayede iletişimlerinizde başarı düzeyiniz artacaktır.